Kayıtlar

Nisan, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
Resim
KIRK BİRİNCİ PERDE Yaşımı düşünüyorum bazen. Kırk bir… Evet ne yaşlıyım ne de deli dolu bir genç artık. Yani öyle bir gün orada bir gün burada geçirecek, aklımda kalmasın diye tüm çılgınları deneyecek ve ilerisini düşünmesen fütursuzsa hareket edecek kadar genç değilim artık. Sorumluluklarım var, bir yol almışlığım var hayatta. Temelini attığım bir hayat var ve üzerine tuğlaları bile dizmişim. “Hadi vazgeç sen bundan da, gel şu evi çelik konstrüksiyon yapalım.” diyebilir miyim? Hiç sanmam… Ama öyle bir yaştayım ki, “Benden geçti artık. Yeni yeni heyecanlar aramaya ne gerek var. Yolunu buldun. Oradan yaşa.” da dersem kendime karşı fazlaca acımasız davranmış olurum. İnsanların kırkından sonra daha üretken olduğunu söylerler ya hep. İçindeki cevher o yaşlarda dışarı çıkar. Her halde bu arada kalmışlık hissi insanı bir şeyler yapmaya itiyor. Öyle olunca da içindeki güzellikler dışarı çıkıyor ve başlıyorsun üretmeye. Bunları düşünüyorum günlerdir. Zamanı çok çabuk tüketiyoruz, her şeyi hu...
Resim
KOZYATAĞI: YAZ AKŞAMI GİBİ BİR SEMT İstanbul un en sevdiğin semti neresi diye sordular bana. Üç gündür düşünüyorum. On beş yıl dolu dolu her şeyiyle yaşadığım şehrin en sevdiğim yeri neresi diye. Aklıma gerçekten üzerinen satılar dolusu yazı yazabileceğim bir semt gelmiyor. Orada yaşadığım süre boyunca, gün gün koca şehrin nasıl da kötüye gidişini anlatmak geliyor. Çok doluyum ve kırgınım aslında İstanbul a karşı. Bu şehre çalışmaya gelen tayfayız biz. Sonra da hayatımızı bu şehirde kurduk. Yani elimiz ekmek tutarken İstiklal Caddesi’nde hesaplıca para harcamalarımız oldu, Bon Jovi yi İnönü Stadı nda ağırlamışlığımız da var. Turist gibi gezdik bir çok yerini, yerlisi gibi de sokak sokak biliriz Gaziosmanpaşa’sını, Bağcılar’ını, Eyüb’ünü, Beylikdüzü’sünü, Kadıköy’ünü… Bekarlığı da tattık, her Cuma akşamı İmam Adnan’ın, Nevizade’nin değişik sokaklarında. Çocuksuz evliliği de tattık, turist gibi Şile’sine giderek. Tek çocuklu aile hayatını da tattık, zamanında elit denebilecek semtlerinde...
Resim
 BİR TRAMVAY “… Laleli’den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız…” (Cemal Süreyya) Camından tarihin dokunduğu güzel binaları, esnaf lokantalarını, tekstil dükkanlarını, ticari kaygıdaki insan kalabalığını ve üniversiteden çıkmış öğrencilerin sel olup yollara akışını izliyoruz. Beyazıt taki taş kemerleri, hediyelik eşya dükkanlarını görüyoruz bir süre sonra. Sultanahmet e doğru yaklaştığımızda manzaramız dramatik bir şekilde değişiyor. Devasa kubbeleri ile Sultanahmet Cami ve göz alıcı mozaikleri ile Ayasofya giriyor görüntüye. İnsanlar da değişiyor, turistler ve tek derdi fotoğraf çekmek olan bir sürü insan… Bu hengameden Gülhane ye gelince çıkıyoruz. Bir huzur kaplıyor sanki içimizi. Sessizliğin içinde kocaman ağaçlar, yürüyüş yolları çıkıyor karşımıza. Burnumuza tarihi yarımadanın mistik kokusu geliyor. İyot kokusu almaya başlıyoruz hafiften. Bu koku birazdan göreceğimiz manzaranın habercisi oluyor. Tramvay Eminönü ne iniyor. Artık manzaramız Boğaz ın mavi suları. Galata Köprüsü ü...
Resim
      ROB GONSALVES'TEN BİR KAREYE DAİR      … Kendiniz için bir mum yakın, önünüze koyun ve izlemeye başlayın. Hayır bir terapi seansı falan değil yaptığımız. Sadece biraz farkındalık yaratmak amacındayım.        Uzun süre o muma bakınca hiç ısındığınızı hissettiniz mi?      Küçük bir mumu yakıp mutfak masasına oturdu Leyla. Dirseklerini masaya dayayıp gözlerini mumun alevine dikti. O küçücük alev bir süre sonra gözüne kocaman bir kamp ateşi gibi gözükmeye başladı. İlginçtir ki, yüzüne vuran sıcaklığı hissetti. Hatta sırtına vuran ayazın da onu üşüttüğünü farketti. Evinin mutfağında değil de bir ormanın tam ortasında kocaman ağaçların arasında büyük bir ateş yakmış da önünde oturuyormuş gibiydi.      Hayatınız bir çok hediyelerle size sürprizler yapıyor, farkında mısınız? Bazılarını hemen görüyorsunuz ama bazılarını da birilerinin sizin gözünüze sokması gerekiyor ki göresiniz. Herkesin hayat dinamiği de far...
Resim
YEŞİL EŞEK        … Az önce isteksizlikten dönüp baktığım çalılıkların arasından geldiğine emin olduğum sese doğru gitmek için yolun kenarında oturduğum yerden kalktım. Benim kalktığımı gören çağla bademi rengindeki eşek tedirgin oldu sanki. Bir adım geri çekilerek ağzının kenarında bir tutam otla donmuş gibi bana baktı. O güzelliğe bakmaktan beni alıkoyan sesin nereden geldiğini o kadar merak ediyordum ki artık, yanından ayrılacağım için ondan özür dilercesine baktım eşeğe. O güzel, koca gözlü hayvan, anlamış olacak ki, ağzının kenarındaki mor renkteki bir tutam otun tamamını çok havalı bir hareketle tamamen ağzının içine alıp kafasını yediği otlara umarsızca gömdü yeniden. Dile gelse, kesin “Amma takıldın sen de şu sese gereksiz yere!” diyecekmiş gibiydi. Gözlerimi eşekten ayırmama sebep olan yine o “Hişt” sesi oldu. Bu sefer daha da derinlerden geliyordu. Sanki çalıların arasında kocaman bir kuyu var ve o kuyunun içinden yankılanıyordu.      Gökten ...