ROB GONSALVES'TEN BİR KAREYE DAİR
… Kendiniz için bir mum yakın, önünüze koyun ve izlemeye başlayın. Hayır bir terapi seansı falan değil yaptığımız. Sadece biraz farkındalık yaratmak amacındayım.
Uzun süre o muma bakınca hiç ısındığınızı hissettiniz mi?
Küçük bir mumu yakıp mutfak masasına oturdu Leyla. Dirseklerini masaya dayayıp gözlerini mumun alevine dikti. O küçücük alev bir süre sonra gözüne kocaman bir kamp ateşi gibi gözükmeye başladı. İlginçtir ki, yüzüne vuran sıcaklığı hissetti. Hatta sırtına vuran ayazın da onu üşüttüğünü farketti. Evinin mutfağında değil de bir ormanın tam ortasında kocaman ağaçların arasında büyük bir ateş yakmış da önünde oturuyormuş gibiydi.
Hayatınız bir çok hediyelerle size sürprizler yapıyor, farkında mısınız? Bazılarını hemen görüyorsunuz ama bazılarını da birilerinin sizin gözünüze sokması gerekiyor ki göresiniz. Herkesin hayat dinamiği de farklı olduğu için kimine göre küçük olan bir hediye, kimine göre hayalini kurduğu şey oluyor. Hatta hayatın kimine hiç vermediği hediye, kiminin hayatını değiştiriyor. Yaşamın güzelliği karşısında bu hediyeleri büyük bir kalple ile kabul etmek ve keyfini sürmek ne kadar önemli değil mi? Kıymet bilmek mi denir buna bilmiyorum? Ama bu duyguyu yavaş yavaş kaybettiğimiz ortada.
İçindeki ateş senin yaratma gücünü simgeler aslında. Kim olduğun, o anda ne işle meşgul olduğun hiç önemli değil. İçindeki ateşin rengi önemli bence. Elinde en yeni telefonlar, kucağında en hızlı bilgisayarlar… Üzerinde markaların etiketleri, çantanda seni sen yaptığını sandığın belgeler. Hepsi bir rüzgâr, hepsi bir hız… Ama nereye gidiyorsun? Herkesin yaptığı bu çünkü. Adının işiyle anıldığı, kendisinin giydiği ile fark edildiği bir sistemin içindesin. Bu sistemin dışına da çıkamıyorsun. Çünkü seni sen yapan şeyleri yitirme riskin var.
Sistemin dışına kafanı uzatman için illa birinin seni dürtmesi mi gerekiyor? Yoksa her şeyini kaybetmenin eşiğine gelmeden bu zincirleri fark edemiyor musın?
Ateşin yanması için oksijen gerek. İçindeki ateş de böyle… Ama onun oksijeni dışarıdan gelmez; o, durduğunda, derin bir nefes aldığında ve gerçekten kendinle baş başa kaldığında ortaya çıkar. O yüzden şöyle bir derin nefes alıp bedenini oksijen ile doldursan da o nefesi biraz içeride tutsan keşke. Bir dursan yani! Dursan, yavaşlasan bir süre. O zaman ateşin harladığını hissedeceksin. Kimse göremez onu, hissedemez. Sensin onun sahibi. Ateşin rengini sadece sen biliyorsun. Ateşin yandığı o güzel orman, o kocaman ağaçlar, tertemiz hava senin. Ateşin başında yalnızsın, hissettiklerin ve gördüklerine, şahit olan başka biri yok. O yüzden kimsenin fikrine de ihtiyacın yok.
Farkettiğin bu ateşin yaratma gücüyle yol alman mümkün artık. Varsın dışarıdakiler birbirini taklit etsin. Herkes kocaman binaların gölgesinde nefes almaya çalışsın, bırak. Sen, kendi ormanında yanan ateşin ışığıyla yolunu bul. O ateşin sahibi sensin, rengini de sadece sen bilirsin.
Yorumlar
Yorum Gönder