KIRK BİRİNCİ PERDE
Yaşımı düşünüyorum bazen. Kırk bir… Evet ne yaşlıyım ne de deli dolu bir genç artık. Yani öyle bir gün orada bir gün burada geçirecek, aklımda kalmasın diye tüm çılgınları deneyecek ve ilerisini düşünmesen fütursuzsa hareket edecek kadar genç değilim artık. Sorumluluklarım var, bir yol almışlığım var hayatta. Temelini attığım bir hayat var ve üzerine tuğlaları bile dizmişim. “Hadi vazgeç sen bundan da, gel şu evi çelik konstrüksiyon yapalım.” diyebilir miyim? Hiç sanmam… Ama öyle bir yaştayım ki, “Benden geçti artık. Yeni yeni heyecanlar aramaya ne gerek var. Yolunu buldun. Oradan yaşa.” da dersem kendime karşı fazlaca acımasız davranmış olurum. İnsanların kırkından sonra daha üretken olduğunu söylerler ya hep. İçindeki cevher o yaşlarda dışarı çıkar. Her halde bu arada kalmışlık hissi insanı bir şeyler yapmaya itiyor. Öyle olunca da içindeki güzellikler dışarı çıkıyor ve başlıyorsun üretmeye. Bunları düşünüyorum günlerdir. Zamanı çok çabuk tüketiyoruz, her şeyi hunharca tükettiğimiz gibi. Gözümüzün önünden akıp gidiyor saatler, günler, aylar hatta seneler. Bir bakıyorsunuz elinizde; yıllarca emekle çalıştığınız, kendinizden çok verdiğiniz, ama karşılığında bir terfi hakkınızın olmadığı bir işiniz kalıyor. Yanında da ihmal ettiğiniz aileniz, hatta en çok da ihmal ettiğiniz kendinizden başka bir şey yok. Gün geliyor böyle olmayacak diyorsunuz. Bırakıp gidesiniz geliyor, zamanın daha da yavaş aktığı yerlere. Öyle yerler pat diye harita uygulamalarından birine yazıp da yol tarifi alacağınız gibi olmuyor ne yazık ki. O yerin olması için sizin zihninizde yaratmış olmanız gerekir. Yani zamanında hayalini kurmuş olmanız, bir şekilde kendinize ayırmayı öğrendiğiniz zaman diliminizde oralara kısa yolculuklar yapmış olmanız lazım. Ama siz hiç bunun sorgulamasını yaptınız mı ki? Yani iş hayatınız size durup da şöyle bir kendinize bakmanıza müsaade etti mi? Şu soruyu sordurdu mu size içinde bulunduğunuz koşturmalı hayat? “Ben ne yapmak istiyorum?”
Ben bu soruyu kendime ilk sorduğumda verdiğim cevap ne yapmak istemediklerimi sıraladığım bir listeden ibaretti. Sonra tekrar baktım sorunun kalıbına? O zaman o kadar korktum ki! Çünkü sorunun gerçek cevabı bende yoktu. Üzerine düşünmek, bir şeyler denemek için çokça vaktim oldu bir süre. Çok düşündüm, araştırdım, sordum. Ama yine ne yapmak istediğime dair cevaplar yerine hala ne yapmak istemediklerimdi kafamın içinde dolaşan. Üretmek istiyordum. İsmimin geçtiği yerde yanında yaptığım bir şeylerin, bana ait olan bir şeylerin yazılmasını istiyordum.
Öyle olunca da panikledim ben ve yapmak istediklerimin hepsine aynı anda giriştim. Aynı anda farklı şeylere odaklanmaya çalıştım. Her birine günün içerisinde zaman dilimleri ayırdım. Madde madde yazdım. Her gün teker teker her birinin üzerine düşündüm, küçük hedefler koydum. Yavaşça yol almaya başladım. Sonra bir baktım ki, ayırdığım zaman biri için yeterli olmadı. O hayalimle haşır neşir olacağım zaman dilimini artırdım. Sonra bir diğerine ayırdığım zamanın yetmediğini anladım. Bu sebeple gün içerisinde ona bir süre daha fazla zaman ayırdım. Derken motivasyonum düştü, dikkatim dağıldı. Hiç bir planımın sonunu göremedim. Küflenmiş peynirler gibi kaldılar öyle dolapta ve ağzı sıkıca kapalı kaplarda.
Zaman yine benim için yetmeyen bir şey olmaya başladı. Yine ben duruyordum ama zaman benden rol çalmış akıp gidiyordu yanımdan en uzun repliği kapmış da en iyi oyunu oynayan tiyatro sanatçısı gibi. Ben ise sanki bir seyirci… Birden yönetemediğin şeyin yönetileni oluvermişim. Orada bir ben varım ama hayatın içerisinde silik bir şekilde duruyorum. Sanki ben bir hayaletmişim gibi içimden geçip gidiyordu yaşam.
Sonra kendimi toparlayıp da tekrar oyunun baş karakteri olarak rolüme dönmem zaman aldı biraz. Ama daha tecrübeliydim geri döndüğümde. Bazen boşa akan zamanın da önüne geçmemek gerektiği anladım. O süre içerisinde yapabileceklerimi tekrar gözden geçirip “en”lerimi belirledim. İşte o “en”lerle yolumu bulmaya çalışıyorum şimdi. Bu boşa akan zaman, bana kıymetlilerimi, vazgeçemediklerimi, hayallerimi ve en önemlisi asıl beni gösterdi. Paniğimi yendim, heyecanımı daha da zirveye çıkardım. Şimdi adım adım planlıyorum yeni oyunumu ve oyundaki repliklerimi. Bir başrol oyuncusu edasıyla karşılayacağım kaçırdığım fırsatları. Akıp giden zamana dertlenmek yerine, bu oyunda zamanın rolünün karşısında benim rolümün silikleşmesine müsaade etmeyeceğim. Hadi görelimi bakalım!
Ne güzel , ne akıcı, merak uyandıran bir yazı. Okuyunca insan, " Ben de aynı şeyleri yaşadım, yaşıyorum" dedirten bir tecrübe olmuş. Yolun açık , hayallerin gerçek olsun, dilerim
YanıtlaSil