Alışkanlıkların Esiri Miyiz? Konfor Alanından Almanya'ya Uzan Bir Hikaye

Alışkanlıkların Esiri Miyiz? Konfor Alanından Almanya'ya Uzan Bir Hikaye

Hiç bir zaman umarsızca hayata meydan okuyan biri olmadım. Kendi çapımda ufak mücadelelerim oldu elbette; ama bunlar beni ayakta tutan, hayatın küçük sınavları gibiydi. Asıl merak ettiğim ise şu: Alışkanlıklarına fazlasıyla bağlı bireyler, o alışkanlıklarından vazgeçtiklerinde, acaba gerçekten hayata meydan okumuş oluyorlar mı? İşte konuşmak istediğim konu tam da bu. 

Alışkanlıklar, görünmez zincirlerimiz… Günlük yaşantımızda bizi güvenceye alan, rahatlatan şeyler. Onlar sayesinde hayatın karmaşasında kendimizi kaybetmeden yaşayıp gideriz. Sessizce bize klavuzluk ederler aslında. Ama farketmeden, bazen de bize sınırlar koyarlar, esir ederler hatta… Konfor alanımız dediğimiz yer, adete içinden çıkamadığımız bir kafese döner. İşte bu zindan halini farkettiğimiz o an var ya, küçük bir isyan gibidir. Bizi bataklık gibi içine çeker. Çok basit düşünelim; bataklığa gömülen biri ne yapar? Kurtulmak ve yardım istemek için bağırır, kendi kendine çıkabilmek için mücadele eder, sağına soluna bakar tutunup da kendini yukarı çekebileceği bir dal ya da bir taş var mı diye. 

Ama bazen o tutunacak dalı ya da taşı bulmak o kadar kolay olmaz. İşte tam o noktada, insan kendisiyle yüzleşir; alışkanlıkların güvenli zindanından çıkmaya karar verir. Bu karar, çoğu zaman küçük bir içsel savaş demektir; çünkü alışılmış düzeni bırakmak, bilinmezliğe adım atmaktır. Yine de, o ilk cesur adımı attığın anda, hayatın yeni bir sayfası açılır. Bu mücadele refleksi için, hayata meydan okuma diyebilir miyiz işte? Çünkü alışkanlıklarından vazgeçmek, sadece dış dünyaya değil, en çok da kendi içindeki korkulara, alışkanlıklara ve tembelliğe karşı verilen bir savaştır. Bu, görünmeyen ama en zor cephede kazanılan bir mücadeledir. Ve bence tam da bu yüzden, alışkanlıklarından kopmak, küçük ama anlamlı bir hayata meydan okumadır.

Ben de alışkanlıklarımdan vazgeçmekte zorlanan biriydim. Her sabah aynı saatte uyanmak, aynı çayı içmek, aynı sokaklardan yürümek, aynı yetişme ye yetiştirme telaşını yaşamak… Bu rutinlerin içinde kendimi güvende hissederdim. Ancak, bir gün, kendimi o alışkanlıklardan koparırken buldum; ardıma bile bakmadan Almanya’ya geldim. Ailemle yeni bir hayat kurarken, geçmişimin güvenli limanını bırakmanın verdiği korku ve heyecanla baş başa kaldım.

Yeni bir ülke, yeni bir dil, yeni yüzler… Başlangıçta her şey yabancı ve zorluydu. Geceleri uyku tutmazdı, sokaklar soğuk ve sessizdi. Burada yeni bir hayat kurmaya çalışırken, alışkanlıklarımın yerini bilinmezlik aldı. Ama zamanla öğrendim ki, vazgeçmek zorunda olduğumuz şeyleri bırakmak, kendimi yeniden keşfetmek demekti. Bugün geriye dönüp baktığımda, o cesur adımı atmış olmaktan dolayı mutluyum. Çünkü yeni hayatımda alışkanlıklarım yerine umutlarım, hayallerim ve yeni deneyimlerim var.

Vazgeçmek zor, bunu en iyi ben biliyorum. Ama geriye dönüp baktığımda, o zorlu adımın bana yepyeni bir BEN hediye ettiğini görebiliyorum. Kim bilir, belki de hepimizin biraz olsun cesur olmaya ve alışkanlıklarından kopmaya ihtiyacı vardır. Belki hâlâ alışkanlıklarım var, ama artık onlara mecbur değilim. Yeni hayatımda, seçme şansım da var hatta.


Sen de alışkanlıklarından vazgeçmekte zorlanıyor musun? Yorumlarda paylaş!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar